7 Ocak 2012 Cumartesi

yirmi iki artı bir

yine o gecelerden bir tanesi daha. bu kendisiyle yüzleşmekten korktuğu yirmi üçüncü gece. yine ağlak bir gökyüzü, karanlığın gücüne güç katan kasvetli bir hava...çok azını seçebildiği solgun yıldızlar var. onlar da yorgunlar. dilek tutmasına bile fırsat vermiyorlar. böyle bir gecede hayal kurmak bile zor. sadece gerçekler görünür halde. o kadar sessiz ki bu yirmi üçüncü gece; yağmurlar bile usulca düşüyorlar yere. sessizliği bozmamaya yemin etmiş her şey. 


yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üç gecenin, sadece üçüne tanık olan bir ev var. duvarları sigara dumanından grileşmiş. her köşesinde farklı yaşanmışlıkları var. saldırıyorlar hepsi dört bir koldan. alabildiğine de acımasızlar. hangi birine baksa, en kötüyü hatırlatıyor; hangi birinden kaçsa, öteki hapsediyor; hangi birine teslim olsa, onlar vazgeçmiyor vurmaktan. kapıyı görüyor, çıkış yolu zannediyor, o da suratına kapanıyor. sıkışmışlığın, esaretin kalesi burası. çaresizliğin, teslimiyetçiliğin merkezi burası; bu ev...


yine o gecelerden bir tanesi daha. yanında olmayan insanlar görüyor. aynı yolda yürüdüğü ama yanında olmayan... maskelerinden simalarını tanıyamıyor. kalplerini görebiliyor sadece. kin, öfke ve kıskançlık bağlamış kalplerini. yüzleri gülüyor ama...sahte duygularını, saklıyorlar maskelerin arkasında. o da biliyor. gülüp geçiyor. sonrasını umursamıyor. sahte insanlarla, gerçek hayallerini paylaşıyor... 


yine o gecelerden bir tanesi daha. yirmi üçüncü gecesinde yalnız bir çocuk var evinde. en zayıfında güçlü gözükmeye çalışan. sille dolu kül tablasıyla, damarlarında biraz alkolüyle, yıpranmış bedeniyle, saf duygularıyla, sil baştan yazdığı hayalleriyle... bir çocuk var gözü nemli. bir çocuk var yirmi dördüncü gecesinin diğerlerinden farklı olacağı ümidiyle yaşayan. avazı çıktığı kadar söylüyor şarkısını bu gece de. boğazını yırtarcasına, nefesinin sonuna kadar. amacı hem gecenin suskunluğunu bozmak, hem de sesini duyurabilmek kendisini anlayabilecek benzer gönüllere. ve her şeye rağmen bir çocuk var "yirmi iki sene önce bu gece doğan".

2 Ocak 2012 Pazartesi

sensizliğin tadıydı aynı kalan

ne değişti ki?
kar yağdığı için mi adı "kış" bu mevsimin?
gökyüzünde belirdiği için mi ay; gecedir yaşadığımız?
bir kaç damla alkol karıştığı için mi damarlarıma sarhoşum?
sensiz yapamadığım için midir bu bendeki hüznün adı "aşk"?
hayır...
sensizlikti; bu iliklerimi dondurup, mevsimimi kış yapan.
sensizlikti; güneşimi batırıp, zifiri karanlığa mahkum eden beni.
sensizlikti; yalpalamama neden olan.
sensizlikti  "aşk".


ne değişti ki?
kaç kişinin kalbine dokunduğunda yandı elin?
kaç kişide üşüdü hislerin?
sende sevda denizlerinde boğulmadın mı?
düşürmediler mi gölge en güzel sevinçlerine?
pervasızca sürüklenmedin mi onca yelde?


ne değişti ki?
utanmadın mı yüzünün çizgilerinden ayna karşısında?
kızarmıyor mu artık baktığında çehren?
pencerende beklemedin mi giden onca kişinin ardından?
"cehennemin dibine" yolladıkların döndüler mi geri?
peki ya sen gidebildin mi peşlerinden?


çok şey değişmedi aslında.
akrep yelkovanla yol aldı hallice.
ocaktan aralığa iki-üç sefer değişti takvimlerin yaprağı,
iki-üç sefer de gördüm aynı mevsimi farklı zamanlarda.
sen de değişmişsin biraz.
değilsin anılarımızdaki gibi.
itiraf etmeliyim ki galiba her şey değişmiş.
ama birinden eminim değişmeyen; 
sadece sensizliğin tadıydı aynı kalan.