28 Ağustos 2011 Pazar

iki sandaldaki iki yabancı

damlarken elindeki bıçaktan,
damarlarıma ait kanlar
nasıl olur da sıkabilirim uzattığın eli?
denizinde alabora olan gemimi 
hangi cesaretle tekrardan yüzdürebilirim?
öperken boynumdan tatlı rüzgarlar
hangi aklı başında sever ki zaten bir karayeli,
peşine taktığı ölüm soğuklarını bile bile?
saçmalık!
gömleğimi daha düz giyebiliyorken;
hazır değilim elime sopamı alıp,
koşuşturmaya ortalıklarda.
çoktan battı dünyamda düzmece güneşin.
daha da gelmem oyununa o karanlık krallığının.
kopsa da kızılca kıyamet,
yer yerin içine girse de,
çaresizliğim bastırsa da tüm umut ezgilerini,
sessizliğimin azabında boğulsam da   
son tercihimdir gözlerinin kalesine sığınmak.
dikenlerinden ibarettir benim için gülistanın.
ve kanatır avuçlarımı sana ait her şey.


ne kadar da;
tüm yalanlarını kendine söylesen,
en çok beni kandırıyorsun.
bu yüzden dudaklarından akan zehirlere tek panzehirim,
tıkamaktır kulaklarımı.
sensizliğimde bile sen kalmamışken;
artık biz seninle aynı kıyıya vuran;
iki farklı sandaldaki iki yabancıyız 
hepsi bu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder