14 Temmuz 2011 Perşembe

bir hayalin içinde kendini kaybetmek

bir dünya yaratırsın kendine. mükemmel bir dünya. herşey istediğin gibi, mutluluğun hakim olduğu, sevincin hiç eksik olmadığı bir dünya. burası öyle bir dünyadır ki tamamen senin kontrolündedir. zaman geçer, uzay boşluğundaki dünya ile senin yarattığın dünya aynı anda dönerken birden çatışmaya başlarlar. ve senin dünyan; senin kontrolünden çıkar, sana sahip olur. artık seni yöneten o'dur.

işte hayallerinde böyledir. senin hayalin bir süre sonra sana hakim olur. ve bir de dönüp bakmışsın o hayalde sen yoksun.

***************

bu bir hayalin içinde kaybolma hikayesi;

aylar aylar önce bir hayalim vardı. basit bir hayal. hani sizlerinde her dakika kurduğunuz, sahip olmak için can attığınız türden bir hayaldi benimkiside. içeriği basitti dedim ya. bir "o" vardı, bir de naçizane bu genç çocuk. evet o zamanlar ben bir gençtim, bir o kadar da çocuk. 

biraz başa dönelim;

yeni bir şehire, yeni ümitlerle geldim. yeni duygularım vardı ceplerimde. sevmek gibi. bu yeni duygularımı paylaşabileceğim yeni bir insanla karşılaşabilmekti belki de beklentim. oysa tek karşılaştığım yeni yalanlar oldu laf aramızda. 

sonraları bir yabancı yüz gördüm diğer yabancı yüzlerin arasında. evet yabancıydı yüzü ama onu bana çeken bir şeyler vardı. veya beni ona çeken. bu yabancı yüzü yabancılıktan kurtarmalıydım. işte o noktada bir hayal yarattım kendime. dedik ya çocukluk vardı içimizde diye. hayalimizde direk çocuksu oluyordu. daha düne kadar sokaklarda top oynamaktan terleyen ve bu terleri gözlerini yakıncaya kadar koşmaya devam eden bir çocuktan bahsediyoruz. üniversiteye başlayınca çocukluk geri plana atılıp genç gibi davranılmaya başlanıyormuş. ben de öyle yaptım işte. ama içimdeki çocuk hep benimle birlikte yaşadı. neyse bu hayalimin içinde o yabancı yüzle benim yaşadığım bir dünya vardı. mutlu olduğumuz, güneşli, gökkuşaklı falan bir dünya. bizim dünyamız olmasını temenni ettiğim bir hayal.

inanır mısınız? hayatımda ilk defa bir hayalim gerçek oldu. merak etmeyin. bu hikayenin sonuda hüzünlü malesef. ama öyle güzel günler geçirdim ki onunla birlikte. o dediğim mutlu, güneşli, gökkuşaklı dünyayı gördüm. o ve ben sanki dünyada tektik, gerisi hep flu bir tek biz nettik. evet çok masalsıydı çünkü biz birbirimizi sevmiştik. 

masalsıydı doğru. ama bu masalın sonu güzel değildi. 

bu masalın sonunda;

ne uyuyan bir prensesi öperek uyandıran bir prens geldi;
ne marangozun elinden çıkan bir kukla insana dönüşebildi;
ne de çirkin ördek büyüdüğünde bir kuğu oldu.

bu masalın sonunda; yarattığım dünyada yanlız başıma kaldım. bir hayalin nasıl kırıldığına aşama aşama tanıklık etmiş oldum sizin anlayacağınız. gerçekleşen bir hayal, tekrar başa dönerek hayal oluyordu. tıpkı gece 12 de balkabağına dönüşen araba misali. 

ve şimdilere gelecek olursak. o kırılmış hayalim bana sahip oldu. beni yönetmeye başladı. günümün nasıl geçeceğine o karar veriyor. sevinçli bir haber aldığımda "hop dur bakalım, bu kadar sevinç sana yeter" diyip mutluluğumu elimden alıyor. bu kadar sevinç bana yeter mi? düşünüyorumda cevabını bulamıyorum artık bu sorunun. ve onu takip eden onlarca sorunun. 

şimdi ise etrafımda sadece sorular var. sorular sorular... zahiri dünyamdaki mutluluğun yerini hüzün, güneşin yerini kara bulutlar aldı. gökkuşağı mı? ben göremiyorum gözümün önünü kapatan sisten gökkuşağı falan artık.

on binlerce sebep sayabilirken ölmek için.
tek bir sebep yaşama bağlar bedenimi.
onca sorumlu varken bu hatanın içinde.
ben ödüyorum kırılan hayalimin bedelini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder