14 Temmuz 2011 Perşembe

birbirine dokunan hayatların hikayesi

korkuyorum bu karanlıklar ulaşamazsa,
bir gün aydınlığa.
saatler ilerlemeyi bırakır da,
mevsimler vazgeçerse renklerinden.
ya kalırsak zamanın demir parmaklıkları ardında?
esiri olursak kum saatinin içinde kalan,
bir kum tanesi gibi.
ya çok geç kalırsam sana,
alıp götürürse sana olan duygularımı acımasız dalgalar.
başka kıyılara sürüklerse içine katıp seni.
korkuyorum seni kaybetmekten.
korkuyorum bazen aldığım nefes biter de,
hissedemezsem teninin kokusunu.
yağan yağmurlar silerse yüzündeki tebessümü.
ya da karışırsa dudaklarına yalan sözcükler.
işte o zaman güneşi takip etmez artık ayçiçekleri.
yıldızlar geceleri eşlik etmez semalarda ayın yalnızlığına.
ama olurda dokunursa hayatım, hayatına;
kaderin bir dönemecinde,
erişebilirim içimdeki güce
ve çıkarabilirim kalbimdeki hançeri tek seferde.
dindiririm canımın acısını da,
gözlerindeki mahzenden aldığım bir kadeh şarapla.
yine de korkuyorum.
yazılmışsa alın yazılarımız başka defterlere diye.
ya kesişen yollarımızın ucu bir uçuruma çıkıyorsa?
ama korkum mutsuzluğun prangalarına dair değil.
korkum -ölüm bile olsa sonunda- bitişlerde değil.
başlangıçlar ürkütüyor ruhumu.
yaşanmasına fırsat verilmemiş başlangıçlar...
bu bir çiçeğin filizlenmesine gerek olan,
yaşam suyunun bir ağaç tarafından emilmesi gibi.
eğer gerekiyorsa o çiçek için.
kesilmeli yaşlanmış, çürümüş olan ağaç.
ve mutluluğumuza engelse tanrılar,
karşı gelirim yazgılarına.
okusa da lanet benliğime;
dayanırım varlığınla tüm beddualara.
belki korkuyorum yenilginin ızdırabından.
ama bil ki korkmuyorum seni sevmekten...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder